Merhaba sevgili okur, Bugün birlikte geçmişin tozlu raflarından çıkaracağımız bir soruyla yolculuğa çıkacağız: “Osmanlı soyu şu an nerede?”. Bu soru sadece tarihsel bir meraktan ibaret değil; kimlik, aidiyet, kültür ve modern dünyadaki varoluş üzerine de bir düşünce kapısı. Seninle verilerle harmanlanmış, hikâyeleriyle renklendirilmiş bir anlatı paylaşacağım. Osmanlı Hanedanının Zirvesinden Sürgüne: Tarihsel Arka Plan Osmanlı Devleti’nin yönetici ailesi, Osmanoğlu ailesi olarak bugün adlandırılan hanedandır. 1922’de saltanatın kaldırılması ve 1924’te ise Cumhuriyet yönetimi tarafından hanedanın ülkeyi terk etmesiyle, Osmanlı soyu fiziksel olarak “evinden” sürgüne zorlandı. ([Vikipedi][1]) Bu sürgün, Osmanlı hanedan üyelerinin dünya geneline yayılmasına yol açtı: Fransa, İngiltere, Suriye, Lübnan, Mısır, Ürdün,…
Yorum BırakKoleksiyon ve Hikaye Yazılar
Güvence Hesabı Rücu Eder mi? Felsefi Bir Sorgulama İnsanın adalet arayışı, yalnızca mahkeme salonlarının değil, varoluşun kendisinin de temel sorularındandır. Güvence Hesabı gibi bir kurumun “rücu etme” hakkı — yani yaptığı ödemeyi sorumlulara geri dönerek talep etmesi — sadece hukuki bir mesele değildir; aynı zamanda etik, epistemolojik ve ontolojik bir sorundur. Bu yazıda, bu olguyu yalnızca yasaların diliyle değil, felsefenin derin sorularıyla ele alacağız. Etik Perspektif: Adalet mi, İntikam mı? Etik açıdan bakıldığında, rücu kavramı insanın adalet duygusunun bir uzantısıdır. Birine ait olmayan bir yükü taşımak, Kant’ın deyişiyle “evrensel yasaya dönüşemeyecek bir davranıştır.” Ancak burada şu soru ortaya çıkar: Güvence…
Yorum BırakKırım Kongo İsmini Nereden Almıştır? Virüsün Adının Ardındaki Tarih, Toplumsal Dinamikler ve Görünmeyen Yüzler Bazen bir hastalığın adı, yalnızca bir coğrafyanın değil; aynı zamanda insanların yaşadığı travmaların, eşitsizliklerin ve dayanışma hikâyelerinin de taşıyıcısıdır. Bugün hepimizin zaman zaman haberlerde duyduğu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) üzerine konuşacağız. Ama bu yazı sadece bir viroloji dersi olmayacak. Çünkü mesele yalnızca “bir virüs nereden çıktı” sorusundan ibaret değil; aynı zamanda kimlerin en çok etkilendiği, kimlerin görünmez kılındığı ve kimlerin çözüm üretmeye çalıştığı gibi daha derin sosyal soruları da beraberinde getiriyor. — Kırım Kongo İsmini Nereden Almıştır? Tarih Sahnesinden Günümüze Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsü,…
Yorum BırakDiyalizde Fazla Su Çekilirse Ne Olur? Geçmişten Günümüze Tıbbi Bir Dönüşüm Tarihçi Gözüyle: Geçmişin Toplumlarına Yolculuk Tarih, çoğu zaman bireylerin en temel hayatta kalma mücadelelerinin izlerini taşır. Tıbbın tarihi de, bu mücadelenin en belirgin örneklerinden biridir. İnsanlık tarihindeki büyük dönüşümler, hastalıklarla savaşmak ve yaşamı sürdürebilmek adına bulduğumuz yöntemlerle şekillenmiştir. Bugün, bir hemodiyaliz makinesiyle yaşamak, bu sürecin modern bir örneğidir. Ancak, bu tedavi yönteminin geçmişi, hem teknolojik hem de toplumsal anlamda bir evrim geçirerek bugünkü haline gelmiştir. Diyaliz, böbrek yetmezliği yaşayan hastaların hayatını sürdürebilmesi için geliştirilmiş önemli bir tedavi yöntemidir. Ancak, bu tedavi sırasında vücutta fazla suyun çekilmesi, ciddi sağlık sorunlarına…
Yorum BırakBronzlaşmak İçin Hangi Yağ Kullanılır? – Edebiyatın Işığında Ten, Güneş ve Dönüşümün Anlamı Bir edebiyatçı için kelimeler, tıpkı güneş ışınları gibidir: yakar, aydınlatır, dönüştürür. Bronzlaşmak bu anlamda yalnızca bedensel bir değişim değil, bir anlatının metaforudur. Tenin rengi değişirken, insan da kendi hikâyesinin yeni bir katmanına geçer. Güneş yağı bu hikâyede bir araç değil, bir semboldür — koruma, arzunun ifadesi, yeniden doğuşun simgesi. Peki, “bronzlaşmak için hangi yağ kullanılır?” sorusu aslında sadece bir güzellik rutini midir, yoksa insanın kendine yaklaşma çabası mı? Tenin Hikâyesi: Edebiyatta Işık ve Gölgenin Dansı Edebiyatın tarihinde, güneş ve ışık her zaman bilgelik, tutku ve yenilenme kavramlarıyla…
Yorum BırakKaotik Yapı Ne Demek? Düzen Sevenlerin Kabusu, Hayalperestlerin Cenneti Bir sabah kalkıyorsunuz, mutfakta kahveniz taşmış, kediniz perdeyi tırmalamış, e-posta kutunuz dolmuş, saçlarınız da fizik kurallarını hiçe sayıyor. Tebrikler! İşte kaotik yapının içindesiniz. Merak etmeyin, bu yazıda size karmaşayı çözmeyi değil, onunla dalga geçmeyi öğreteceğim. Çünkü kaotik yapı dediğimiz şey, bazen bir evin salonu kadar dağınık, bazen de evrenin kendisi kadar büyüktür. Hazırsanız, bu absürt ve eğlenceli dünyaya birlikte dalalım. Tanımıyla Başlayalım: Kaotik Yapı Nedir? Öncelikle ciddi bir giriş yapalım (ama çok da ciddi değil): Kaotik yapı, belirli bir düzenin, planın veya hiyerarşinin olmadığı, olayların tamamen öngörülemez şekilde geliştiği sistemlere verilen…
Yorum Bırak3 Ocak Günberi Nedir? Toplumsal Yapının Gölgesinde Bir Yaklaşım Bir Sosyoloğun Gözünden: Evrenin Döngüsünde İnsan Toplumunun İzleri Toplum, tıpkı evren gibi döngüseldir. Her yıl yinelenen olaylar, insan yaşamının ritmini belirler. Ben bir araştırmacı olarak, doğadaki her döngüde toplumun kendine ait bir yansımasını görürüm. “3 Ocak günberi” dediğimiz olay, yani Dünya’nın Güneş’e en yakın konuma geldiği an, yalnızca astronomik bir gerçek değildir; aynı zamanda toplumsal bir metafordur. Çünkü toplum da tıpkı Dünya gibi, bir merkeze — bir güce, bir değere, bir ideale — yaklaşır ya da uzaklaşır. Her birey, bu çekim alanında kendi yörüngesini çizer. Tıpkı Güneş’in Dünya’yı ısıtması gibi, toplumsal…
Yorum BırakKant Neyi Buldu? Aklın ve Kalbin Yolculuğunda Bir Keşif Hikâyesi “Bazı sorular vardır ki, onları sormadan yaşamaya devam edebiliriz. Ama bir kez sorduk mu, artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.” İşte bu yazıda size, yalnızca felsefenin değil, insan olmanın da en derin sorularına cevap arayan bir yolculuğun hikâyesini anlatacağım. Kahramanlarımızdan biri aklın stratejisini temsil ediyor, diğeri ise kalbin sezgisini… Tıpkı Kant’ın kendisi gibi, biri ‘ne bilirim’i, diğeri ‘ne hissederim’i sorguluyor. Ve sonunda buldukları şey, sadece bir felsefi fikir değil; insanlığın anlam arayışının ta kendisi oluyor. Başlangıç: Bir Soru Her Şeyi Değiştirir Mehmet, genç yaşında bilime tutkuyla bağlı bir mühendisti. Hayatta…
Yorum BırakKaynakların Sınırlılığı, Seçimler ve Sağlık: Ekonomistin Sırt ve Göğüs Ağrısı Üzerine Düşünceleri Bir ekonomist için her karar, kaynakların sınırlılığıyla başlar. Zaman, para ve bilgi… Hepsi kıt kaynaklardır. Sırt ve göğüs ağrısı yaşayan bir birey için bile bu durum geçerlidir. “Hangi doktora gitmeliyim?” sorusu, yalnızca tıbbi bir tercih değil, aynı zamanda ekonomik bir karardır. Çünkü bu seçim; zaman, maliyet, risk ve getiri dengesi içinde şekillenir. Ekonomik bakış açısıyla değerlendirildiğinde, sağlık sisteminin bir piyasa olduğu, bireyin bu piyasada rasyonel bir tüketici gibi davrandığı söylenebilir. Sağlık Piyasasında Arz ve Talep Dengesi Sırt ve göğüs ağrısı gibi belirtiler, hem kas-iskelet sistemi hem de kardiyovasküler…
Yorum BırakKamulaştırmayı Kim Yapar? Farklı Bakış Açılarıyla Derinlemesine Bir Değerlendirme Herkese merhaba! 🌿 Toplumsal meseleleri sadece tek bir bakış açısından değil, farklı gözlerle değerlendirmeyi seven biri olarak bugün sizlerle oldukça önemli ama bir o kadar da tartışmalı bir konuyu ele almak istiyorum: kamulaştırma. Yani bir başka deyişle, devletin ya da yetkili kurumların kamu yararı amacıyla özel mülkiyeti elinden alma süreci. Bu mesele, kimi için hukuki bir zorunluluk, kimi içinse kişisel bir mağduriyet hikâyesi… Peki, bu süreci kim yürütür, hangi bakış açılarıyla değerlendirilir ve bu farklı yaklaşımlar bize ne anlatır? Hazırsanız gelin, “kamulaştırmayı kim yapar?” sorusuna farklı pencerelerden birlikte bakalım 👀 —…
Yorum Bırak