3 Ocak Günberi Nedir? Toplumsal Yapının Gölgesinde Bir Yaklaşım
Bir Sosyoloğun Gözünden: Evrenin Döngüsünde İnsan Toplumunun İzleri
Toplum, tıpkı evren gibi döngüseldir. Her yıl yinelenen olaylar, insan yaşamının ritmini belirler.
Ben bir araştırmacı olarak, doğadaki her döngüde toplumun kendine ait bir yansımasını görürüm.
“3 Ocak günberi” dediğimiz olay, yani Dünya’nın Güneş’e en yakın konuma geldiği an, yalnızca astronomik bir gerçek değildir; aynı zamanda toplumsal bir metafordur.
Çünkü toplum da tıpkı Dünya gibi, bir merkeze — bir güce, bir değere, bir ideale — yaklaşır ya da uzaklaşır.
Her birey, bu çekim alanında kendi yörüngesini çizer.
Tıpkı Güneş’in Dünya’yı ısıtması gibi, toplumsal normlar da bireyleri hem şekillendirir hem sınırlar.
Bu nedenle “3 Ocak günberi”ni yalnızca fiziksel bir olgu olarak değil, toplumsal bir sembol olarak da okumak gerekir.
Toplumsal Normların Çekim Gücü
Güneş sisteminde her gezegenin Güneş’e olan uzaklığı onun hızını, ısısını ve yaşam biçimini belirler.
Toplumlarda da bireylerin “merkez”e — yani toplumsal normlara — olan uzaklığı, onların davranış biçimlerini belirler.
Bir birey normlara ne kadar yakınsa, o kadar kabul görür; ne kadar uzaksa, o kadar “marjinal” sayılır.
Bu durum, özellikle cinsiyet rolleri açısından çarpıcıdır.
Toplum, erkekleri genellikle yapısal işlevlere yönlendirir: çalışmak, üretmek, yönetmek.
Kadınları ise ilişkisel bağlara yöneltir: hissetmek, bağ kurmak, sürdürmek.
Bu ayrım, tarih boyunca hem bireylerin kimliğini hem toplumun ahengini belirlemiştir.
Bir erkek, toplumun “günberisi” olan işlevsel merkeze yaklaşır; üretim ve başarı onun sıcak Güneşidir.
Bir kadın ise ilişkisel bağlarda ısınır; onun Güneş’i sevgi, empati ve aidiyettir.
Ama her iki kutup da aynı yörüngededir: birbirini anlamadan tamamlanamayan bir döngü.
Kültürel Pratikler: Günberi ve Uzak Nokta Arasında Bir Yaşam
3 Ocak’ta Dünya, Güneş’e en yakın konumuna gelir — ama paradoksal biçimde, Kuzey Yarımküre’de kış mevsimindeyizdir.
Yani “yakınlık” her zaman “sıcaklık” anlamına gelmez.
Bu, toplumsal ilişkiler için de geçerlidir: İnsanlar birbirine yakın yaşar, ama duygusal olarak uzak olabilirler.
Aile içinde, iş yerinde, sosyal çevrede… Yakınlık, bazen yabancılaşmayı da beraberinde getirir.
Kültürel pratikler bu dengeyi sürdürmeye çalışır.
Bayramlar, törenler, özel günler — bunlar toplumun kendi “günberileri”dir.
Toplum, bu ritüellerle yeniden merkeze yaklaşır; bağlarını tazeler.
Ancak modern dünyada bu ritüeller giderek yüzeyselleşmiştir.
İnsanlar artık “yakın” görünür ama “bağlı” değildir.
Tıpkı Dünya’nın Güneş’e yaklaşırken bile soğuk kalması gibi…
Bu noktada şu soruyu sormalıyız: Toplum olarak biz, hangi merkeze yaklaşıyoruz?
Ekonomik çıkarların, sosyal medyanın, rekabetin Güneş’ine mi; yoksa duygusal bağların, empati ve dayanışmanın sıcaklığına mı?
Erkekler, Kadınlar ve Toplumsal Yörünge
Sosyolojik açıdan, toplumsal rollerin “yörüngesi” giderek değişmektedir.
Artık erkekler yalnızca işlevsel değil, duygusal alanlarda da görünür olmaya çalışıyor.
Kadınlar ise yalnızca ilişkisel değil, yapısal alanlarda da güçlü biçimde yer alıyor.
Bu değişim, toplumun kendi günberisine, yani eşitlik merkezine yaklaşması anlamına gelir.
Ancak bu süreç sancılıdır.
Çünkü eski normların çekim gücü hâlâ etkilidir.
Birçok toplum, hâlâ kadınları duygusal alanlara, erkekleri üretim alanlarına sıkıştırır.
Oysa gerçek denge, Güneş’e en yakın an ile en uzak an arasındaki salınımda gizlidir.
Toplum da bu salınım sayesinde kendini yeniden kurar.
Sonuç: Kendi Günberimize Ne Kadar Yakınız?
3 Ocak günberi, yalnızca astronomik bir kavram değil; toplumsal farkındalığın da bir metaforudur.
Dünya her yıl Güneş’e yaklaşıp uzaklaşır, ama yörüngesinden sapmaz.
Peki biz, bireyler olarak kendi toplumsal yörüngemizi koruyor muyuz?
Yoksa merkezden uzaklaştıkça soğuyan bir toplumsal kışın içinde miyiz?
Toplumun günberisi, sevginin, dayanışmanın, anlamın merkezidir.
Bize düşen, o merkeze yeniden yaklaşmaktır.
Son bir soru bırakmak isterim: “Sizce toplum, 3 Ocak günberisine yaklaşıyor mu, yoksa yavaşça uzaklaşıyor mu?”
Cevap, belki de her birimizin kendi iç yörüngesinde gizlidir.